Nakba (Afet/Felaket) gününün 74. yıl dönümünde dünyanın her yerinde Filistinliler Siyonist rejime ve onun emperyalist işbirlikçilerine karşı adalet talep etti. Şehrimiz Berlin’de de her yıl binlerce kişi bu günü anıyor ve her milletten insan sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı Filistin halkıyla dayanışma gösteriyor.
Ama bu yıl Berlin polisi, Nakba’nın tüm halka açık anmalarını ve eylemleri yasakladı. İfade ve toplanma özgürlüğüne yönelik bu ucuz saldırı, Filistin kimliğine karşı görülmemiş bir saldırı halini aldı; Filistin bayrakları ve Filistin kefiyesi gibi sembollerin açık alanda gösterilmesi ve giyilmesi yasaklandı! Bu kabul edilemez ırkçı politikalara meydan okunmalıydı.
Komitemiz de dahil olmak üzere birçok anti-faşist/sol kuruluş, Filistin mücadelesiyle dayanışma göstermek için yasaklara rağmen 15 Mayıs 2022’de Berlin sokaklarına çıktı. Filistin’e özgürlük sloganlarının atıldığı, kefiyeler ve Filistin ulusal bayrağının dalgalandığı eylemde, Filistin halkının sesi başarıyla Berlin sokaklarına taşındı ve sözde yasağa rağmen siyasi bir zafer elde ettik.
Bunun sonucunda Berlin polisi sokaklarda bulunan insanların önce yürümesine engel olarak, hareket ve ifade özgürlüğünü engelledi. Ardından, tüm göstericilerle birlikte Anti-Emperyalist Mücadele Komitesi emekçileri olarak kısa süreli gözaltına alındık ve kişisel verilerimiz polis tarafından alındı. Tüm göstericilerin 24 saat boyunca aynı alanda başka bir eyleme katılması yasaklandı.
Geçen yılki Nakba anması, Filistinlilerin Şeyh Cerrah mahallesindeki evlerinden çıkarılmaları ve İsrail’in Gazze’deki terör saldırılarıyla aynı zamana denk gelmişti. Dünyanın her yerinden binlerce insan sokakları güçlü bir şekilde doldurmuş ve adaletin gür sesi olmuştu. Bu yıl da Nakba Günü, İsrail Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleriyle aynı zamana denk geldi. Bir Ramazan Günü Mescid-i Aksa’ya İsrail polisi tarafından yapılan baskın ile başlayan Siyonist terör, Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile’nin başından vurularak öldürülmesi ile doruğa ulaştı. Bütün bunlar, Filistinlilerin evlerinin tahliyesi ve Batı Şeria’da yasadışı yerleşimlerin kurulması gibi İsrail’in Filistin halkına reva gördüğü sistematik şiddetinin bir halkasıdır.
Bu nedenle, bu yılki gösterilerin şiddetle bastırılması, geçen yıl Nakba gününde yaşanan halkların dayanışmasını hatırlayanlar için sürpriz olmamalıdır. Alman Devleti, Filistin mücadelesine verilen kitlesel desteğin ne anlama geldiğinin bilincindedir:
“Filistin direnişi olmasaydı Filistin toprakları ve tüm Ortadoğu emperyalistler için dikensiz gül bahçesi olacaktı. Filistin direnişi emperyalizm ve işbirlikçisi siyonizmin bölgeye dair politikalarını bozmuştur. Filistin direnişi, halklar için öğretmendir. Düşmanımız sizden kat kat güçlü de olsa, askeri, ekonomik siyasi olarak tecrit edilmiş de olsanız fiziki onlarca darbe alıp on binlercenizi şehit de verseniz, bir taşla bir molotofla ve beden beden sürdürülebilen Filistin direnişi halklara emperyalizmi siyonizme karşı nasıl direnileceğinin somut örneği olarak da güç katmaktadır.”
Filistin’in dışındaki kitlesel destek, Ortadoğu’daki -Alman Emperyalizmi de dahil olmak üzere- emperyalist politikaları bozacak ve dünyanın tüm halkları ve işçileri için daha fazla hareket alanı yaratacaktır. Baskının temel nedenlerinden biri burada aranmalıdır ve bize kalırsa ana politik nedendir.
O gün gördüğümüz baskı bir istisna değildi. Yakınlardaki bir noktada toplanan başka bir kitle daha polis tarafından terörize edildi, hatta Filistin yanlısı bir Yahudi grup olan Jüdische Stimme’nin (Yahudilerin Sesi) Şirin Ebu Akile için düzenlediği anma etkinliği bile yasaklandı. Bu noktada polisin gösteri yasağına ilişkin açıklaması semboliktir: “Toplanmaların kışkırtmaya, Yahudi aleyhtarı çağrılara, şiddetin yüceltilmesine, şiddet kullanma isteğinin iletilmesine açık olmasından dolayı şiddet olayları olabilir.” Bu açıklamanın ne anlam ifade ettiğini anlamak için Alman Aktör Rolf Becker’in sözleri açıklayıcı olabilir: “Onlar(Almanlar) kimin gerçek Yahudi olduğunu ve Yahudi olmasına izin verildiğini tanımlamaktadırlar.”
Bu bizi Filistin direnişinin meşruiyetine ilişkin tartışmalara ve Filistin mücadelesinin sözde anti-semitizmine(Yahudi karşıtlığı) ilişkin iddialara getiriyor. Filistin halkının mücadelesi sadece devrimci/sosyalist siyaset açısından değil, Burjuva uluslararası hukuk açısından da meşrudur. Filistin halkının “kendi kaderini tayin, ulusal bağımsızlık, toprak bütünlüğü, ulusal birlik ve dış müdahale olmaksızın egemenlik” hakları “devredilemez hak”lardır ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu A/RES/37/43 sayılı kararla korunmaktadır. Siyonist proje, Uluslararası Af Örgütü gibi emperyalist STKlar tarafından bile apartheid (Güney Afrika’da 1948-1994 yılları arasında resmî devlet politikası olarak uygulanan ve ırksal ayrımcılığı savunan sistemin adı) rejimi olarak tanımlanan gayri meşru, sömürgeci yapıdır. Dolayısıyla böyle bir varlığı Yahudi halkıyla özdeşleştirmek ve eleştirileri anti-semitik diye karalamak sahtekârlıktır.
Devrimci ve sol siyasete karşı anti-semitik olduğu yönünde yapılan karalama kampanyası, açık bir yalan ve devrimcilerin temsil ettiği her şeye karşı geliştirilmiş entelektüel bir sahtekârlıktır. Siyonizm, Yahudi halkıyla eş tutulamaz.
Devrimciler ve devrimci siyaset, Avrupa’da faşizmin yenen ve Yahudi halkının Hitler faşizmi altında sistematik imhasını sona erdiren ana öznedir. Avrupa’nın asırlık sistematik anti-Semitizmin sona erdirilmesinde sosyalist siyasetinin rolü temeldir. Hitler’in faşist orduları bütün Avrupa çapında Sovyetler ve Partizan güçlerinin önderliği altında halklar tarafından ezilmiştir.
Günümüz devrimci siyaseti kendini bu güçlerin devamcısı olarak addetmektedir ve Siyonistlerin aksine anti-faşizm konusunda tutarlıdır. Anti-Emperyalist Mücadele Komitesi olarak İsrail’in emperyalist sistem ve ABD’nin Emperyalist Ortadoğu politikası için ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyoruz. Şu anki ABD başkanı Joe Biden’ın 1986’da ABD Senatosu’nda yaptığı konuşma, tezimizi desteklemek için yeterli olacaktır:
“İsrail’e verdiğimiz destek için özür dilemeyi bırakmamızın zamanı geldi. Verilebilecek herhangi bir hesap yok. Yaptığımız en iyi 3 milyar dolarlık yatırım. İsrail olmasaydı, Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki çıkarlarını korumak için bir İsrail icat etmek zorunda kalacaktı.”
BASKILARINIZ BİZİ YILDIRAMAZ!
TERÖRİST DEVRİMCİLER DEĞİL, EMPERYALİSTLERDİR!
HALKIZ, HAKLIYIZ VE KAZANACAĞIZ!
Anti-Emperyalist Mücadele Komitesi, Berlin, 16 Mayıs 2022
Share this post: